İnsan hakları alanındaki faaliyetleri ile bilinen iş insanı Kavala, Kasım 2017’de Gezi Parkı protesto gösterilerini organize ettiği iddiasıyla göz altına alındı ve tutuklu yargılandı. Bu davada beraat eden Kavala serbest bırakıldığı gün 2016 yılındaki darbe girişimi ile bağlantılı başka bir soruşturma kapsamında tekrar tutuklandı.
Reuters’ın sorularını yazılı olarak yanıtlayan Kavala, “Üç yılı aşkın bir süredir, gittikçe daha koyulaşan hukuksuzluklara maruz kalmış, bu sırada yürütülmekte olan başka siyasi davaları da gözlemiş birisi olarak siyaset-yargı ilişkilerinin geleceği konusunda çok iyimser olamıyorum” dedi.
Kavala sözlerini “Öncelikli olanın, siyasi gücü ellerinde tutanların hukuk normlarının evrensel nitelikte olduğunu, hukuk kurallarının uygulanmasında ayrımcılık yapılamayacağını kabul etmeleri olduğuna inanıyorum” diye sürdürdü.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan geçen hafta insan hakları üzerinde hukukun korumasının güçlenmesi ve yargı bağımsızlığı ile adil yargılanma hakkının güçlendirilmesine dayanan bir insan hakları eylem planı açıkladı.
Ancak Kavala Gezi Parkı protesto gösterileri hakkında tutuklu yargılanırken, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Kavala’nın suç işlemiş olduğuna dair makul bir şüphenin bulunmadığını tespit ederek serbest bırakılması hükmünü vermiş, ancak Türkiye AİHM’nin bağlayıcı bu kararına uymamıştı. AİHM ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin Kavala’nın başvurusunu değerlendirme süresinin “hızlılık” koşuluna uymadığını ve tutukluluğunun Kavala’yı ve diğer hak savunucularını susturmaya yönelik olduğunu belirtmişti.
KENDİMİ BİLDİM BİLELİ ELEŞTİRİYORUM
Yılları bulan yargılama süresi, tutuklanması ve aleyhindeki suçların açıklanması arasında geçen bir yıla yakın süre ve yargılama sürelerinin uzaması, Kavala’nın haklarının ihlal edildiği eleştirilerine yol açıyor.
Darbe girişiminden sonra ceza yargısının işleyişinin değiştiğini vurgulayan Kavala, “Kendimi bildim bileli Türkiye’de özgürlüklerin yargı yoluyla kısıtlandığına şahit oldum, bu durumu eleştirdim” dedi geçmişten bu yana yargıdaki değişimi şöyle açıkladı:
“Kısıtlamalar kısmen 141, 142 gibi anti-demokratik ceza yasalarından kısmen de yargı mensuplarının tehdit algılamasıyla ilgili ideolojik eğilimlerinden kaynaklanıyordu. Ancak, siyasi muhalifleri tasfiye etmek için yargıya kilit bir görev verilmesi, yargının da bunu üstlenmesi yeni bir durum. Yargıya organize biçimde müdahale süreci Gülencilerin yargıda ve Emniyet’de aktif oldukları dönemde başlamıştı. Bunun AB müzakereleri sonucunda ceza yasalarında yapılan olumlu yönde değişikliklerden, yargı mensuplarına yönelik insan hakları eğitim çalışmalarından sonra vuku bulması da tam anlamıyla trajik.”
Üst mahkeme olan istinaf mahkemesi, Ocak ayında Kavala’nın beraat ettiği Gezi davasının kararını bozdu. İstinaf mahkemesinin tavsiyesiyle Kavala’ya suç isnat edilen Gezi ve darbe girişimi davalarının birleştirildi.
Darbe girişimi davasında anayasal düzeni ortadan kaldırma, hükümeti ortadan kaldırma ve casuslukla suçlanan Kavala aleyhindeki iddiaların delile dayanmadığını ve dünya görüşüne zıt olduğunu daha önce ifade etmişti.
Aleyhine açılan iki davanın da Türkiye’ye ülke dışından komplo kurulduğu teorisi üzerine kurulduğunu belirten Kavala, serbest bırakılması halinde bu resmi söylemin zarar göreceğini ve söylemin devamı için suç algısının sürdürülmesine ihtiyaç olduğunu belirtti.
CASUSLUK İDDİASI ABSÜRT
Aleyhindeki iddiaların somut olguya dayanmadığını ve bu nedenle aksini ispat etmenin mümkün olmadığını belirten Kavala söyle dedi:
“Gezi davasında beraat kararından sonra tahliye edilmiş olsaydım bu komplo teorisi ciddi bir yara almış olacaktı. Gezi protestolarını planlamış, yönetmiş ve finanse etmiş olmam son derece fantastik bir iddiaydı. Ancak, tutukluğumu devam ettirmek için daha sonra kurgulananlar, 15 Temmuz darbe girişiminin organizasyonunu ve darbeden sonra kurulacak hükümette yer alacaklarının koordinasyonunu yürütmüş olmam, sivil toplum faaliyetleriyle casusluk yaptığım iddiaları çok daha absürt. Tam manasıyla gerçek üstü kurgular. Hiçbir delile, somut olguya, gerçekliğe dayanmadıkları için yanlışlanmaları da mümkün değil. Sadece hukuk normlarından değil, mantık temelli düşünmekten de bu denli bir kopuşun olabileceğini düşünemezdim.”
“Tutuklandıktan sonra bağımsız ve evrensel hukuk normlarına göre çalışan yargının demokrasiler için ne kadar hayati bir işlevi olduğunu daha iyi anladım” diyen Kavala sözlerini, “Maruz kaldığım yargısız infaz, yani ceza haline gelen uzun tutukluluk ailem için de ciddi bir eziyet” diye sürdürdü.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Boğaziçi protestolarından bahsederken eşi Ayşe Buğra’ya yönelik ithamları ile ilgili olarak ise Kavala, “Kullanılan üslup Cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığına da zarar verici nitelikte. Ayşe’nin uzun yıllar boyunca emek vermiş olduğu, akademik kariyeri ile bütünleştirdiği Boğaziçi Üniversitesi ile ilgili bir konuda benden etkilenerek tavır geliştireceğini düşünmek son derece sorunlu bir mantık yürütme” dedi. (REUTERS)