Osmanlı Devleti’nin 1918’de emperyalist devletlerle Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasıyla Anadolu’nun işgal süreci başladı. Türk ulusu, özgürlüğü için Kuvayı Milliye ve Müdafai Hukuk Cemiyetleri çatısı altında örgütlenirken, saltanat ve İstanbul Hükümeti halktan gelen bu özgürlük mücadelesine kayıtsız kaldı. Mustafa Kemal Atatürk, kıvılcımlanan özgürlük mücadelesini bir devrim alevine dönüştürmek için 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı ve kongreler sürecini başlattı. Kongre sürecinin son halkası olan Sivas Kongresi’nde tüm Müdafai Hukuk Cemiyetleri tek bir çatı altında birleştirildi.
ULUSAL MÜCADELENİN MERKEZİ: ANKARA
Mustafa Kemal Paşa, Sivas Kongresi’nde ulusal mücadelenin örgütlenmesini sağladıktan sonra 27 Aralık 1919’da Ankara’ya geldi ve 23 Nisan 1920’de ulusal mücadelenin tek bir merkezden yürütülmesi ve yeni devletin kurulması için Türkiye Büyük Millet Meclisi kuruldu. TBMM’nin kurulmasıyla Ankara, ulusal mücadelenin merkezi ve Türk ulusunun özgürlüğünün kalbi oldu.
İSMET PAŞA TEKLİFTE BULUNDU
TBMM’nin Ankara’da açılmasıyla Ankara’nın fiilî başkentlik süreci, TBMM’nin açılışıyla hukuki bir durum kazanmaya başladı. Yeni devletin ilk hükümetinin de 2 Mayıs 1920’de kurulmasıyla Ankara fiilen hükûmet merkezi oldu. Dış dünyanın da dikkatleri Ankara’ya çevrildi. Ankara herkesin gözünde bir merkezdi ve hukuken de Türkiye’nin başkenti olmaya adaydı. Kurtuluş savaşının başarıyla sonuçlanmasının ardından genç cumhuriyetin başkentinin belirlenmesi gerekiyordu. Malatya milletvekili İsmet Paşa (İnönü) 13 Ekim 1923’te TBMM’ye verdiği öneri kabul edilerek, Ankara resmen başkent oldu. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanından ve 3 Mart 1924’te Halifeliğin kaldırılmasından sonra 20 Nisan 1924’te TBMM’de benimsenen anayasanın 2. maddesinde Türkiye Devleti’nin başkentinin Ankara olduğu belirtildi.
‘HALKA DAYALI DEVLET’
Ankara’nın başkent olmasını Cumhuriyet’e değerlendiren Ege Üniversitesi Tarih bölümünden Prof. Dr. Mehmet Emin Elmacı, “Atatürk’ün Samsun’a çıkması sonrası İstanbul, saltanatın başkentiydi. İşgallere karşı Anadolu’da bir milli teşkilat kuran Mustafa Kemal Paşa, bu mücadelede İstanbul ve oradaki belli basının aleyhindeki gelişmelerde rol oynamasının önemini anlamıştı. Özellikle ülkenin kurtarıcısı banisi halaskarı olarak saltanatın kaldırılması sonrasında İstanbul’da basının yeni oluşumu arka plana atmasını da görmüştü. Milli Mücadele zamanında Anadolu’yu destekleyen bazı gazeteler bile ilk sayfalarında Kazım Karabekir, Rauf Bey gibi ayrışma noktasındaki arkadaşlarından söz ediyor boy boy fotoğraflarını paylaşıyordu. Şunu da biliyordu ki saltanattan geçinen bir kesim de vardı. O ise başından beri halka dayanan yeni bir devlet peşindeydi. Tüm zorlukları İstanbul’un karşıtlığını hep Ankara’da TBMM ile aşmış ve işgalden ülkeyi kurtarmıştı” dedi.
‘YENİ DEVLETİN BAŞKENTİ ANKARA’
Elmacı, Ankara’nın başkent oluşunda saltanatın kaldırılması ve Lozan ile birlikte değerlendirilmesi gerektiğini belirterek şunları söyledi: “Ankara’nın başkent oluşu, saltanatın kaldırılması, Lozan ile fiili olarak oluşmuş yeni devletin tüm dünyaya kabul ettirilmesi ve mecliste müdafaayı hukuk temeline dayalı bir partinin oluşturulması sonrası gelir. Ama daha önemlisi ise Ankara’nın başkent ilan edilmesi sonrasında cumhuriyetin 29 Ekim 1919’da ilan edilmesi ve yeni devletin adının konulmasıydı. Artık yeni devlet vardı ve başkenti de Ankara’ydı.”
Atatürk, kurucumuz Yunus Nadi’ye anlattı:
‘ANKARA ADININ, EN AZİZ YERİ VARDIR’
Mustafa Kemal Atatürk, 6 Mayıs 1924’te Gazetemiz Cumhuriyet’in kurucusu Yunus Nadi’yle yaptığı söyleşide Ankara’nın başkent olmasına ilişkin; “Milletimizin bağımsızlık mücadelesi tarihinde Ankara adının, en aziz yeri vardır. Gerçekten işe ülkenin doğusunda, doğu sınırından başladım. Sonra daha batıya gelmek zorunluluğunu duydum. Sonunda Ankara’da durdum ve ülke işlerini, milletin arzusu doğrultusunda yönetmek için başka yere gitmeye gerek duymadım. Türkiye’nin ve Türk milletinin ve Türk milleti yararına işlerin en sağlam savunmasının da ancak Ankara’dan olabileceği olaylarla da belirginleşmiştir” ifadelerini kullandı.